19 Mayıs 2014

Sendikalar İdeolojilerden Uzak mı Durmalı?

AKP’ye yakınlığı ile bilinen Memur-Sen konfederasyonu 2010 Referandumunda “Evet” oyu yönünde irade bildirdiğinde Tayyip Erdoğan tarafından “ideolojik olmayan” sendikacılığından dolayı kutlanmıştı. Benzer anlayışlar tabanda da gözleniyor. Birkaç yıl evvel küçük kızımın okuldan çıkışını bahçede beklerken hemen yanımda konuşan iki öğretmenden birinin diğerine sendikalardan yana dert yandığına “Birinin solcu diğerlerinin sağcı olduğu, hiçbirinin de kendisine uymadığı” şeklinde konuşmasına kulak misafiri olmuştum. Zaman zaman benzeri söylemlerle karşılaştığım için demek ciddiyete alarak yanıtlamak gerekiyor bu yaklaşımları.

Emekçilerin (1) öz örgütlenmesi olan sendikaların işlevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi için ülkenin ve dünyanın başta iktisadi ve siyasi süreçlerini tahlil edebilmesi gerekir. Emekçilerin hakları tüm bu koşullarla yakından ilgilidir. Söz konusu süreçlerin tahlil edilebilmesi ise belli bir düşünce sistemini gerektirir. Bu düşünce sistemine ideoloji diyoruz. İdeolojiyi, siyasal veya toplumsal öğreti olup kendi içinde tutarlılık iddiası taşıyan fikirler bütünü olarak da tanımlayabiliriz. İdeolojiler insan toplumunu iktisadi, siyasi, hukuksal, ahlaki ve kültürel yönleriyle anlamaya ve ona yöne vermeye çalışır. O halde ideolojiler sendikaların yolunu gösteren bir rehber işlevi görebiliyorsa yapılması gereken bu rehberden kurtulmak değil hangi rehberin doğru yolu gösterdiğini tespit etmeye çalışmak olmalıdır.

1980’lere kadar ülkemizde dışa kapalı, ulusal bir iktisadi model uygulanıyordu. Özal ile birlikte uluslararası piyasaların bir parçası olmaya başladık. Sonraki hükümetler de aynı politikaları devam ettirdiler. AKP ile tepe noktasına varıldı. Tüm bu süreç boyunca kamu iktisadi teşebbüsleri satıldı, özelleştirildi. Güvenceli çalışmaya dayalı istihdam modeli yerine sözleşmeli çalışma modeli yaygınlaştırıldı. Performansa dayalı ücretlendirme, kısmi süreli (part time), evden çalışma, parça başına ücret gibi emek politikaları izlendi. Tüm bunlar uluslararası büyük sermayenin ve onun IMF, Dünya Bankası gibi temsilcilerinin dünya çapında uyguladığı ve dayattığı neoliberal ideoloji temelli politikalardır. O halde emekçiler olarak dünya genelinde neoliberal ideoloji doğrultusunda hakimiyet kurmuş bir sistemle karşı karşıyayız.

Söz konusu neoliberal sistem  iktisadi, siyasi, hukuksal, ahlaki ve kültürel alanlarda söylemleri olan bir bütün. Böyle bütüncül bir sömürü sisteminin karşısına emekçiler olarak sadece daha fazla ücret istemiyle çıkmak yeterli başarıyı sağlayamayacaktır. Sömürü ideolojisinin karşısına kurtuluşçu bir ideolojinin rehberliğinde karşı çıkılırsa etkili olabilir. Bu ideolojik rehber siyasal alanda siyasi parti ve örgütlere, emek alanında ise sendikalara yol göstermelidir.

Sendikalarda ideolojik bakış açısını dışlamak sömürü sistemi karşısında silahsız ve çıplak kalmak anlamını taşır. Var olan sistemin devamına yarar. “Sistem iyi sadece biraz daha fazla ücret ve sosyal hak alalım yeter” anlamına gelir. Oysa sistemin ülkemizde ve dünyada nasıl biçimlendiğine kısaca da olsa yukarıda değindim. Daha açıklayıcı olabilmesi için örnek üzerinden gidelim. Avrupa veya ABD’deki Nike, Adidas, Microsoft gibi firmaların çalışanlarının siyasi ve ideolojik perspektif olmaksızın daha fazla ücret ve sosyal hak gibi taleplerle işverenlere baskı yapması ne derecede sonuç verebilir? Kanımca fazla değil. Çünkü bu gibi firmalar daha ucuz iş gücü ve daha az vergi gibi amaçlarla uzun zamandan beri üretim yerlerini G. Kore, Tayvan, Malezya, Çin gibi ülkelere taşımış durumdalar. Bu durumun batıdaki emekçilerin işveren karşısında pazarlık gücünü azaltıcı bir etkisinin olacağı açık. Demek ki uluslararası sermaye gruplarının dünya çapında izlediği taktiklere karşı emekçiler olarak geniş açılı bakış gerekiyor. Bize bu geniş açılı bakışı sağlayan ideolojik ve siyasi tahlillerdir. Bunların aydınlatıcı bilgileri olmadan dünyayı anlayamaz, çözüm de üretemeyiz.

Peki günümüz Türkiyesinde pek çok insanı “ideoloji” sözcüğünden ürküten nedir? Bunun yanıtını 12 Eylül faşizminde ve onun uyguladığı korku ve cezalandırma politikalarında aramak gerekiyor. 12 Eylül darbecileri süre giden sömürü ve egemenlik düzenini değiştirmek isteyen yüz binlerce insanı göz altına almış, zindanlarda çürütmüş, bir kısmını idam etmiş, binlerce insanın yurt dışına kaçmasına yol açmış, sansürlerle söz hakkını engellemiştir ve benzeri baskı ve zulümlere maruz bırakmıştır. Halka bu şekilde korku salarak ideolojilerden uzak tutmaya çalışmıştır. Ancak tüm ideolojilerden değil sadece sosyalist ideolojilerden uzak tutulmaya çalışılmıştır. Milliyetçi ideoloji bir ideoloji olarak değil bir birlik, beraberlik ülküsü olarak maskelenmiştir. İslamcı ideoloji ise halka sömürü düzeninin getirdiği sıkıntılardan hiç olmazsa öteki dünyada kurtulabilme umudu verdiği için yararlı görülmüş ve ideolojiler üstüymüş gibi maskelenmiştir. Dolayısıyla görünüşte genel anlamda ideolojiler dışlanıyorken gerçekte dışlanan sadece sosyalist ideolojiler olmuştur.

O halde sanırım şunu deşifre etmiş bulunuyoruz: İdeolojilerin miadı doldu veya sendikacılar ideolojilerle uğraşmamalı diyenler ve ideoloji sözcüğüne olumsuz bakanlar, aslında kapitalizmi veya kapitalizm öncesi geri sistemleri savunmaktadırlar. Ya sömürenlerin bizzat kendileri ya da onların etkisi altında kalmış olanlardır.

Tekrar sendikacılar ideolojilerden uzak mı durmalı sorusuna dönelim ve somut bir örnek üzerinden konuyu işlemeye devam edelim. 15 Haziran 2013 günü AKP polisi Gezi Parkı’na zor yoluyla girmiş ve KESK (2) bunu izleyen ilk iş günü için grev kararı almıştı. Gezi Direnişi emek hareketiyle ilgili olsa da bu direnişe rengini veren emeğin hakları değildi. Hal böyle olmasına rağmen KESK doğru olanı yaptı ve grev kararı aldı. Gezi Direnişi emek hareketi değildir ve bizi ilgilendirmez demedi. 17 Haziran 2013 günü siyasi grev yaptı. Bu grevin gerekçesi emeğin kurtuluşunun bir bütün olarak sömürü ve egemenlik düzenin kaldırılmasında gören, bu sebeple diğer sömürülen ve ezilenlerle dayanışma amacı güden ideolojik-siyasi anlayıştır.

İdeolojik sendikacılık yapılmasın diyenlerin önemli bir bölümünün meslek sendikacılığını önerdiğine dikkat çekmek istiyorum. Meslek sendikacılığı şudur: Örneğin tüm sağlık çalışanları tek bir sendika altında toplanmaz ve hekimler ayrı bir sendika çatısı altında, hemşireler ayrı bir sendika çatısı altında, hasta bakıcıları vb. her sağlık meslek grubu ayrı bir sendika çatısı altında örgütlenir. Günümüzde egemenler tarafından bölünerek çıkar çatışması içine sokulan bu gruplar kendi meslek sendikacılığına ciddiye alınacak düzeyde ilgi duymaktadır. Bu büyük bir tehlikedir. Çünkü bu şekilde çalışanlar egemenlerle mücadele edecekleri yerde en çok birbirleriyle mücadele edecek duruma düşecektir. Sağlık alanından örnek vermek gerekirse hekim, hemşire, temizlik işçisi, hasta bakıcısı vb. birbirine düşecektir. Sokak köpeklerinin ortalarına atılan yiyecekleri paylaşmak için birbirleriyle dalaşmaları gibi egemenlerin dağıttığından daha fazla pay kapma mücadelesi esas olacaktır. Bu durumun egemenlerin ve sömürücü sınıfların hoşuna gidecek bir durum olacağı açık. İşte ideolojik perspektifi dışlayanların sığlıkları ve bu sığlıklarının bizleri içine düşürdüğü/düşüreceği durum budur.

İdeolojiler sendikal mücadelede bakış açısını genişletici ve derinleştirici enstrümanlardır. Bir dürbün doğa yürüyüşçüsünün yolunu ve bakış açısını belirlemede nasıl etkili oluyorsa ideolojiler de benzer şekilde sendikaların dünyayı daha iyi anlamasında etkili olur. Ancak ideoloji üretmek ve doğrudan doğruya ideoloji üzerine çalışmak sendikaların görevi değildir. Nasıl ki doğa yürüyüşçüsü dürbün üretmiyor, onun teknolojik gelişimiyle ilgilenmiyor ve onu sadece kullanıyorsa sendikalar da asıl işlev olarak ideoloji üretimi ve ona odaklı etkinlik yapmazlar. Bunun yerine örneğin içinde bulunulan dünyanın somut siyasal tahlilini yaparlar.

Sendikalarda ideolojilere yer verilmesi farklı ideolojik-siyasi yaklaşımlarda olanlar arasında hizipleşmeye, sendika içinde erk mücadelesine ve yıpratıcı tartışmalara yol açmaz mı diye sorulabilir. Bunlar elbette görülebilir ancak bu sorunun çözümü siyaseti ve ideolojileri dışlamakla değil yapıcı bir zeminde ele almakla çözülebilir. Pireye kızılıp yorgan yakılmaz. İçinde yaşadığımız toplumsal düzeni eleştiren ve daha iyi bir dünya mücadelesi verenler de içinde bulunduğumuz dünyanın tüm olumsuz yönlerinden kendilerini kurtaramamış olabilirler. Bunu düzeltmek gerekir.

Konuyu özetleyerek sonlandırmak gerekirse. İdeolojileri dışlayarak gerçekte yapılmak istenen insanların özgürce düşünmesini engellemektir. İdeoloji öcüsü esas olarak sağcıların veya onlardan etkilenmiş olanların söylemidir. Özellikle sosyalist ideoloji dışlanarak sömürü düzenine karşı halk çaresiz bırakılmak istenmektedir. İdeolojilerin siyasal dünyadaki uygulayıcıları siyasi partiler, emek dünyasındaki uygulayıcıları sendikalardır. Sendikalardaki siyasi-ideolojik hizipçiliği yok etmek için siyaseti ve ideolojileri bir kenara bırakmak değil sendikal etkinliği yapıcı ve geliştirici yöne kanalize etmek gerekir.

cbalcioglu@gmail.com


1) Emekçiler ile kast edilen ücretli emekçiler yani geçinmek için emeğini satmaktan başka olanağı bulunmayanlar.
2) KESK’in açılımı Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder